Bayer Leverkusen CEO’su Premier Lig’in Avrupa futbolundaki ekonomik üstünlüğünü dengelemek amacıyla, NBA modelinden esinlenen küresel bir maaş sınırı sistemi önerdi.

Bayer Leverkusen CEO’su Fernando Carro, bu uygulamanın yalnızca küresel ölçekte ve tüm ligleri kapsayacak şekilde hayata geçirilmesi durumunda etkili olabileceğini vurguladı.
Premier Lig’in Finansal Gücü, Avrupa’yı Geride Bırakıyor
Carro, Frankfurt’ta düzenlenen Bloomberg Future of Finance konferansında yaptığı konuşmada, Premier Lig’in gelir büyüklüğünün diğer Avrupa ligleriyle arasındaki farkı giderek artırdığını belirtti. 2023/24 sezonunda Premier Lig kulüpleri 7,1 milyar avronun üzerinde gelir elde ederken, Bundesliga kulüpleri yaklaşık 3,6 milyar avro gelirle bunun yarısında kaldı. Bu fark, İngiliz kulüplerine hem transfer ücretleri hem de oyuncu maaşları açısından ciddi bir rekabet avantajı sağlıyor.
Carro, bu durumun Avrupa futbolunun rekabet dengesini tehdit ettiğini savunarak: “Premier Lig, UEFA Şampiyonlar Ligi’ni bile gölgede bırakabilecek finansal güce ulaştı. Normalde düzenlemelere karşıyım, ancak bu konuda bir şeyler yapmak zorundayız” dedi.
Küresel Maaş Sınırı Önerisi
Carro’nun önerdiği sistem, lig veya piyasa büyüklüğünden bağımsız olarak her kulübe eşit maaş harcama sınırı getirmeyi hedefliyor. Böylece Premier Lig gibi yüksek gelirli organizasyonların daha küçük ligler karşısında finansal üstünlük kurmasının önüne geçilmesi planlanıyor ancak bu tür bir uygulamanın başarıya ulaşması için uluslararası düzeyde tam uyum gerekiyor. Aksi halde, maaş sınırını uygulamayan ligler, yüksek maaş teklifleriyle oyuncular için daha cazip hale gelebilir.
Carro, düzenlemelerin karmaşık olacağını kabul ederek: “Bu uygulama pratikte zor, ama denememiz gerekiyor. Aksi halde Avrupa futbolu adil rekabetten uzaklaşacak” diye ifade etti.
Amerikan Modelinden İlham
Carro’nun önerisi, NBA ve NFL gibi Amerikan spor liglerinde uygulanan maaş sınırlarıyla benzerlik taşıyor. Bu liglerde kulüplerin harcama limitleri sıkı şekilde kontrol ediliyor, ancak bu organizasyonlar kapalı sistem yapısına sahip — yani düşme veya yükselme yok.
Futbolun açık rekabet yapısı göz önüne alındığında, böyle bir sistemin uygulanabilirliği tartışmalı. UEFA’nın mevcut Finansal Fair Play (FFP) düzenlemeleri ise maaşlardan çok kulüp genel bütçelerine odaklanıyor ve bu farkın giderilmesi konusunda sınırlı etkili olabiliyor.
Bundesliga’nın 50+1 Kuralı: Güçlü Demokrasi, Sınırlı Sermaye
Carro ayrıca, Almanya’da uygulanan 50+1 kuralının da ligdeki ekonomik büyümeyi sınırladığını belirtti. Bu kural, kulüplerin çoğunluk kontrolünün taraftarlarda kalmasını sağlarken, dış yatırımcıların etkisini kısıtlıyor. Bu durum Bundesliga’da finansal istikrar ve taraftar bağlılığı açısından avantaj sağlasa da özel yatırım eksikliği nedeniyle kulüpler uluslararası rekabette geride kalıyor.
Geçen yıl Almanya’da Deutsche Fußball-Liga (DFL), özel yatırımcı CVC Capital ile yapılması planlanan pazarlama anlaşmasını taraftar protestoları nedeniyle iptal etmek zorunda kalmıştı.
Proje, Bundesliga ve 2. Bundesliga yayın gelirlerini desteklemek için 1 milyar avro sermaye toplamayı hedefliyordu. DFL Sözcüsü Hans-Joachim Watzke, o dönemde sürecin lig içinde “büyük bir bölünmeye yol açtığını” söylemişti.
Bundesliga’nın Yenilik Arayışı
Alman futbolu finansal kısıtlamalarına rağmen yenilik arayışını sürdürüyor. Bundesliga, son dönemde dijital platformlarda görünürlüğünü artırmak için yeni içerik ortaklıkları kurdu. Lig, That’s Football ve The Overlap gibi popüler YouTube kanallarına maç yayın hakları vererek dijital büyüme stratejisini test ediyor. Bu hamle, Bundesliga’nın global izlenirliğini artırmak ve genç izleyici kitlesine ulaşmak için attığı önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Carro’nun maaş sınırı çağrısı, Avrupa futbolunda süregelen ekonomik adalet tartışmasını yeniden gündeme taşıdı. Premier Lig’in mali gücü artarken, diğer ligler sürdürülebilir rekabet için yeni çözümler arıyor. Küresel maaş tavanı fikri, futbolun serbest piyasa doğasına aykırı görülse de artan gelir eşitsizliği karşısında radikal reformların artık kaçınılmaz olabileceği düşünülüyor.